Bedendeki Tutsak
Devriyesini yapmakta olan Elioan, işine bir türlü kendini odaklayamıyordu. Komutanı Alan, katı kurallara sahip, ağır bir disiplini olan ve Maela adında güzel bir kızı olan babaydı. Komutan Alan, damadı olarak Elioan'ı seçmişti ve onu sürekli gözetliyordu. Elion bir yandan komutanın gözüne girmeye çalışırken bir yandan da Maela ile düğününü düşünüyordu. Alan'ın eli sürekli sakalında, onu gözetlerken; "neden bu tüysüzü seçtiysem..." diye mırıldanıyordu. Bir yandan diğer askerlerin kıskançlıkları da vardı. Bir ay önce düzenlenen turnuvada okçuluk yeteneği sayesinde herkesi şaşırtmış ve diğer yarışmacıların nefretini kazanmıştı. Ama...
Ama Maela'nın sarı saçları için değerdi. Gülümsemesi için değerdi. Bu kadar dalmışken, bir fısıltı onu bu düşlediği kurgulardan uzaklaştırıp ürkütmüştü:
-Anmba...
Neydi bu fısıltı? Nereden gelmişti? Korkmuş bir ifade takınan Elion'ı gören komutan somurtarak yine mırıldanmaya başladı ve atını yönlendirip kaleye doğru ilerlemeye başladı. Nehrin önünde bekleyen Elion, havanın karardığını gördü. Maela'yı düşünürken zaman çok hızlı geçmişti. Güneş artık yerinde değildi...
Ay tam yukarıya geldiğinde, diğer askeri bilgilendirip kaleye döndü. Kendini yatağa attı. Bedenen değil fakat zihnen bir yorgunluk vardı üstünde. Maela'nın ona verdiği elmas kolyeye baktı. Gülümsedi bir an için. Maela, annesinin emanetini ona vermişti. Kolyeyi boynuna taktı ve uykuya daldı...
Şiddetli bir çarpma sesiyle uyanması bir oldu. Hava aydınlanmıştı. Ve Vezir Roparzh karşısındaydı. Elion neler olduğunu anlamaya çalışırken vezir hızlıca durumu açıkladı:
-Elion! Elion! Çabuk, kral seni bekliyor! ÇABUK!
Üstüne bez bir üstlük giyen Elion, direk Kral Winoc'un tahtının bulduğunu girişe koştu. Winoc, kaşlarını çatmış önünde yatan adama bakıyordu. Hareketsiz bir bedendi bu, bir ceset idi. Elion cesedin suratını görünce, şaşkınlığının ikinci tokadını yedi. Bu, Alan'dı. Komutan Alan'dı!
Winoc Elion'a döndü ve:
-Nişanlın ortalarda yok, Elion.
-Efendim, anlam veremiyorum. Kim yapmış bunu?
-Nişanlını bul Elion. Çünkü yaşlı cesedin boğazında, senin ona hediye ettiğin hançeri bulduk.
Elion çok şaşırmıştı. Maela.. Neden böyle bir şey yapsın ki? Annesini kaybetmesi zaten ağır bir acıydı. Neden babasını kendi ellerinde öldürsün ki? Mantıklı bir açıklama ararken kral ekledi:
-Baş büyücü Yannick, seni bekliyor. Bu işi çöz Elion, daha fazla komutanımı kaybetmek istemiyorum.
Elion başını eğdi. Hızlı adımlar ile baş büyücünün odasına ilerledi. Kapıyı çok hızlı açtı ve açar açmaz bir ses duydu; "Anmba....". İrkilen Elion'ın karşısındaki Yannick konuştu:
-Sende duydun mu? Ellion?
-Neler oluyor Yannick? Neler
Derken Yannick araya girdi ve bir şeyler okudu:
"Bacaksız ortaya çıkarsa
Bir bedeni alırsa
Beden ortadan kaybolursa
Anmba..."
Elion sadece şaşkınlık ile bakıyordu. Yannick açıklama yaptı:
-Şeytan! Elion, şeytan! Bize iblisini yolladı. Amacı doğrultusunda, o kıza kötü şeyler yaptıracak Elion! Onu durdurmalısın!
-Neler söylüyorsun? Ne iblisi, ne şeytanı! Ne yapmam gerek!?
-Elion! Hepimizi cehennemine bekliyor anlasana! Bundan beş yüz küsür yıl önce yazılan bir kitap var...
-Ne kitabı?
-Bu iblis, dünyaya ilk defa gelmiyor evlat. Önceden de gelmiş. Ama onu cehenneme geri yollamışlar.
-Nasıl?
Yannick sayfaları karıştırırken bir dörtlük daha okumaya başladı:
"Sır saklı o asil kanda
İstemez o üzülmesini
En savunmasız o anda
Göstermeli en değerlisini..."
Elion şaşkın bir ifadeyle bakmaya devam etti. Neydi bu dörtlükte yatan sır? Kim üzülmesini istemez? Kim savunmasız kalacak? Değerli olan ne? Kafasında bunlar dönerken Yannick ekledi:
-Bak evlat, sen yetenekli birisin. Eğer boşuna insanların ölmesini istiyorsan, tüm orduyu alıp gidebilirsin. Fakat benim sana önerim; bulmalısın senin gibileri...
Elion kendini odadan dışarı atar. Duyduklarına anlam veremez. Kaleden hızlı adımlarla bir kaç paralı asker veya maceracı bulma ümidi ile tavernaya gider...
-Tilt
Yorumlar
Yorum Gönder